Atatürk'ten Korkan Zihniyet
- Şerafettin Yüksel YILMAZ
- 1 Eyl 2024
- 2 dakikada okunur

Erzurum'un soğuk bir kış sabahında, 8 yaşındayken, derslerde çevremde hep minnetle anılan Atatürk'e iki orta yaşlı kadın tarafından edilen küfrü unutamam. Annem ise fısıldayarak "Sus, başımızı belaya sokma" demişti. O zamanlar anlayamamıştım ama zaman geçtikçe bu ülkede bir insanın, özellikle bazı yerlerde, Atatürk hakkında sesini çıkarmasının ne kadar tehlikeli olabileceğini kavradım.
Büyüdükçe Atatürk'e karşı geniş bir yelpazede düşmanlık olduğunu gördüm; kendini milliyetçi olarak adlandıranlardan tutun da cemaat liderlerine kadar. Özellikle resmi kurumlarda Atatürk'ün adını anmaktan kaçınılması ise yeni bir durum değil. Peki, bu düşmanlığın sebebi ne?
Atatürk, yıkık bir ülkeyi yeniden inşa eden, milli bir bilinci uyandıran bir liderdi. Minnet duyulması gereken bir figürken neden bu kadar çok kişi ona düşman?
Sorunun kökeni, Atatürk'ün Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde Türk kültürünü yozlaştıran Arap etkisine karşı mücadelesinde yatıyor. Atatürk, farklı görüşlerin iyi yönlerini birleştirerek modern bir Türk toplumu yaratmayı hedeflemişti. Arap kültürünün yozlaşmasının Türkiye'yi Orta Doğu'nun sorunlarına sürükleyeceğini öngörmüştü. Eğitimle halkını bu durumdan kurtarabileceğine inanacak kadar da idealistti. Bu noktada, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da bu amaca hizmet etmesi beklenirdi.
Ancak Atatürk, toplumun bir kesiminin rahatladığında eski yozlaşmış alışkanlıklarına döneceğini öngörememişti. Bu durum, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerden kaçıp başka yerlerde şeriat arayışına giren insanlarda da görülebilir. Rahatladıklarında, içlerine kodlanmış yozlaşma hemen harekete geçiyor. Türkiye'deki bazı Osmanlıcılar da bu açıdan farklı değil.
Atatürk'ün adını anmaktan korkulmasının sebebi, onun temsil ettiği değerlerin bu yozlaşmış zihniyetle çatışmasıdır. Atatürk, modern, laik ve ileriye dönük bir Türkiye'yi temsil ederken, bu çevreler geçmişin karanlıklarına özlem duyuyor.
30 Ağustos Zafer Bayramı'nda, Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hutbesinde adının anılmaması da bu duruma bir örnektir. Bu, Atatürk'ün mirasına ve vizyonuna karşı duyulan korkunun ve onun temsil ettiği değerlerden uzaklaşma çabasının bir göstergesidir.
Erzurum'da doğup büyümüş biri olarak, milliyetçi geçinen çevrelerde bile Atatürk düşmanlığına şahit oldum. Bu durum, Atatürk'ün değerlerinin ne kadar yanlış anlaşıldığını ve çarpıtıldığını gösteriyor.
Sonuç olarak, Atatürk'e duyulan düşmanlık, onun temsil ettiği değerlerin bazı kesimler tarafından tehdit olarak algılanmasından kaynaklanıyor. Bu korku, modernleşme ve ilerlemeyi reddeden bir zihniyetin tezahürüdür. Atatürk'ün adını anmaktan çekinmek, onun mirasına ve Türkiye'nin geleceğine ihanet etmektir. 30 Ağustos gibi önemli bir günde, onun adını anmaktan kaçınmak ise bu ihaneti daha da derinleştiriyor.
Atatürk'ün mücadelesi, sadece Kurtuluş Savaşı'nda değil, aynı zamanda çağdaş bir Türkiye yaratma yolunda da devam ediyor. Onun idealleri ve vizyonu, Türkiye'nin aydınlık geleceği için hala yol gösterici olmalı. Bu nedenle, Atatürk'ü anmak ve onun mirasını yaşatmak, hepimizin sorumluluğudur.
Comments